Can Yücel’in Unutulmaz 12 Kitabı

Bazı şairler vardır şu hayatta asla öldü diye bilmeyiz. Öyle güzel öyle harika eserler bırakmışlardır ki bizlere günümüzde hala dilden dile yayılır. Can Yücel’de asla unutamadığımız, kalbimizin bir yerine işlenmiş usta şairlerdendir.

Can Yücel’i bugüne kadar oluşturduğu kitapları ve çevirileriyle ölümsüz eser bırakan Can Yücel’i 12 kitabı ile anıyoruz.

1. Sevgi Duvarı

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

2. Rengâhenk

Bir yelkenli bayrağı al
– Mor da olabilir –
Almış yaprağına rüzgârı
Rumca bir şarkı patlatıyor
Denizin gözüne gözüne

3. Mekanım Datça Olsun

Bu kitaba adını ben 
Güneşle Kalkmak koyacaktım 
Ama gece on, hal, terler fışkırıyor terimden
Dayanamıyorum sıcağa 
Ben ki gençliğimde Mozambik’te, Angola’da döğüşmeği kurmuştum 
Çiçekleri geride bırakmaktan korkuyorum kururlar diye 
Rüzgâr kalleşlik etti inmez oldu gerillam düzlere 
Yoksa Kuzguncuk’a göçeceğim Şehir gerillaları üzerine konuşmak için

4. Ölüm ve Oğlum

Ne yaman çiğköfteymiş ki bu ölüm 
Şalgam suları iniyor şakaklarımdan 
ben hala susuyorum 
Gözlerimle taşlarcasına bir kör kuyuyu… 
Nerde kaldı bire saka kuşu 
Su gibi bildiğin o su kasidesi?

5. Gökyokuş

Ben bir aşk değirmeniyim
Şiirler öğütürüm Ayça Parkı’nda
Çocukları havada fır döndürürüm kollarımla
Paydostan sonra Donkişot’u görürüm rüyalarımda

6. Bir Siyasinin Şiirleri

Bir Siyasinin Şiirleri”, hapisteki Can Yücel’in, dışarıdaki Can Yücel şiiriyle tutarlı bir bir eşimidir. Nitekim şair, bu kitabında hapishaneden dışarıdaki ve içerideki yaşama dönük izlenim, gözlem duygu ve düşünce birikimini, kendi politik kimliğini de sorgulayarak aktarır. Tarihsel olaylarla günlük olayları iç içe işler. Güncelliğin gerekliliğine inanmakla birlikte “kesin günceli arayan” yiğitlemeler yazmaktan sakınır.

“Bir Siyasinin Şiirleri”nin ana teması güncel olmakla birlikte, günceli taşlama yüklü bir anlatımla, tarihselliği elden bırakmadan, politik eleştiri düzeyinde ele almıştır.

7. Canfeda

Kitâbesiz Seng-i Mezar*

Deniz moruna kattı beni
Getiriyor götürüyor
Zifirî bir lâciverdiye doğru…
Dalgalar ki yavaşlayan darbeleri kalbimin
Vuracak ve duracak elbet o ziftli kıyıya
Usuldan usul çırpıntılar halinde…

8. Portreler

Can Yücel, kişinin imgesini onunla girdiği içsel ve izleyenlerce her zaman anlaşılmayan bir diyalogla kendisine (üstelik en olmadık yerinden) doğurtabiliyordu…

Birine adanmış ya da birini anlatmak için yazılmış bu şiirleri okurken bütün bu özellikler düşünülürse alınan zevk, olağanüstü olacaktır.

Herhangi bir insanın, tanımlı varlığı ile imgesi arasında bir çelişki olması Can Yücel’in gözettiği bir mizah ilkesidir. Ancak pek çok şiirinde bu ilişkiyi keskin bir karşıtlık olarak yorumlamaz. Aksine, imge ve varlık arasında birbirini karşılıklı olarak yeniden yaratan bir ilişki bulunması, dolayısıyla bir çelişkiden çok, onu da içermek üzere anlamlı bir bağıntı kurulması gerektiğine karar vermiştir.

Bu kısa yazıda, söylediklerimi örnekleyecek şiirler kullanmadım. Belki bu ipuçlarını değerlendirerek okuyucunun Can Yücel şifrelerini çözmeye çalışması, çok daha keyifli olacaktır.

Yarattığı o kocaman ve yürekli şiir dünyası için ona teşekkür etmenin yollarından biri de bu olsa gerek…

9. Yazma

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun;
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere.

Ağacın yüksekliğince,
Dalın yüksekliğince rüzgârda
Ve bir yeni ömür
Vardığın çimen yeşilliğince.

10. Çok Bi Çocuk

Yunani Bir Sone*

Dün birden cehenneme döndü cehennem
Persefone yerzüne göçtüğünden
Sonbaharla dönsün de bak göreceksin
Hades nasıl cennet olacak yeniden!

11. Güle Güle Seslerin Sessizliği

Başımın üstünde şemsiye
Yerde yapraklar
Fısıltılar akıyordu ayaklarımın arasından
Kapattım şemsiyeyi bir yıldız düştü

12. Her Boydan Dünya Şiirlerinden Seçmeleri

“Can yücel, kendi şiirini söyler gibi çevirmiş bu Her Boydan şiirleri. Ha sen söylemişsin ha ben der gibi. İnsanın insanla kaynaşması her zaman güzeldir, şairin şairle kaynaşmasında bir başka sıcaklık, bir başka aydınlık oluyor: bir dille iki dilin tadını almak, bir canla iki canın sevincini duymak gibi bir şey. Bu cömert kaynaşma, bu dünyanın türküsünü benimseme gücü yok mu (ki Can Yücel’de var) o şairi şair eden tılsımı onda aramalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir