Can yücel’in Son Röportajı (27 Şubat 1997 Cumartesi)

Öfkemle sevgim arasında yaşıyorum

Elinde, 13 Şubat tarihli Hürriyet Gazetesi’nin eki… ‘‘Bak’’ diyor, ‘‘Şu okuma kitabının kapağına. İhap Hulusi’nin hazırladığı kapaktaki çocuk benim. O tarihte babam Hasan Ali Yücel, henüz Orta Eğitim Umum Müdürü’ydü.’’
Can Yücel’in, yaşamını paylaştığı hayat arkadaşı Güler Yücel’le iki yıl önce yerleşmeye karar verdiği Datça’dayız.
Yıllar geçmiş aradan. Kapaktaki çocuk, şimdi karşımda oturuyor. Geçen yıllar içinde, ‘‘Hem beladır, hem mevla’’ diye tanımladığı şiirleriyle nice çocuk büyüdü. O ise şimdi yaşlı bir çınar. Ama ne çınar!
Okurları, sevenleri, dostları, ‘‘Acaba şimdi hangi şiiri yazıyordur?’’ diye düşünürken; ‘‘Boğuştuğu hastalığı hangi aşamadadır?’’ derken, o, ÖDP’nin (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) İzmir 1’inci Bölge’den milletvekili adayı olduğunu açıkladı. Sakalını kesmiş. Çenesinde bir tutam bırakmış yalnızca. Bir de, gırtlağını etkileyen kanser, tükürük bezlerini almış Can Yücel’in. Işın tedavisi sağlam hücrelerini de etkilemiş. Sık sık sıvı almazsa, konuşmakta güçlük çekiyor.
Hastalığı sırasında kanser üzerine öylesine kafa yormuş ki Yücel, sonunda gırtlağına yerleşen kanserle, Türk siyaseti arasında bağlantı kurmuş. Türk siyasetinin de kanserli olduğu görüşünde Yücel. Tek farkla… Yücel, gereken önlemleri aldı, tedavi oldu ve gırtlağındaki kanser kontrol altına alındı. Bu bir mucize. Yücel, gereken önlemler alınırsa aynı mucizenin Türk siyasetinin de iyileşeceğine ilişkin umudunu koruyor.

Can Yücel meclise girerse ne olur?
– Dayak yer. (Gülerek)

Yine de girer ama değil mi?
– Benim ne kadar yaşayacağım belli değil. Hani barajı faraza geçtik diyelim. Ben dört sene görev göremeyeceğim bir koltuğu işgal etmem.

Şair Can Yücel, nasıl oldu da siyasete girmeye karar verdi?
– Babam Hasan Ali Yücel, bir dönemin Milli Eğitim Bakanı’ydı. Zaten siyasetin içine doğmuştum. Sonra 1960’lı yıllarda, TİP’in yönetim kurulu üyeliğini yaptım.

Türk toplumunun bünyesiyle, hastalığınız arasında bağlantı kuruyorsunuz.
– Kanser, bir dokunun içindeki hücrelerin, marazi bir şekilde bölünerek çoğalmasından baş veren bir tümör oluşumudur. Türk toplumu bünyesinin, kanserli olduğunun ilk ipucu Susurluk kazasıdır. Kaza sonrası elde edilen biyopsi raporu, kamuya ve adalete tahrif edilerek arzedildi. Şimdi bunu anarken bile içim cızlıyor. Habis ve bölünerek çoğalan birtakım hücreler, faal haldeler. Mafyayla, gizli istihbarat örgütleriyle birliktelik içindeler ve durmadan çoğalıyorlar. Bünye gitgide zayıflıyor, güçten düşüyor. Bünye ölüm tehlikesiyle karşı karşıya. Biz, yani toplumun duyarlı üyeleri, ‘‘Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’’ kampanyasıyla, bu habis urun üzerine gidilmesini, aydınlık yoluyla bir şua (ışın) tedavisinden geçirilmesini istedik. Hatta dayattık. Ulusal bilince ve bulunca (vicdana) sahip insanların, bu canhıraş girişimi, sayın Demirel’in ‘‘Saçma sapan işlerle uğraşmayın’’ ve yere bakan yürek yakan Erbakan’ın ‘‘Glu-glu dansı yapıyorlar!’’ sözleriyle karşılandı. Ve habis ur büyümeyi sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir